Teknoloji, dijital ekonominin vazgeçilmezidir ve teknolojinin değerinin çoğu yazılımda yatmaktadır. Gerçekten de, bakıldığında tüm ekonomik sektörler büyümeden yararlanmak için çabalamakta ve bu çaba sektörleri yazılıma bağımlı hale getirmektedir.
Bunun fikri mülkiyet (IP) yasaları için dikkate değer yansımaları vardır. 20. yüzyılın sonlarına kadar, çoğu yenilikçi ürünün, özellikle de yarı iletkenlere dayananların işlevselliği, öncelikle donanıma gömülüydü. Patentlenebilirlikleri konusunda hiçbir kaygı olmamasına rağmen, günümüzde giderek daha karmaşık hale gelen yarı iletken teknolojisi ve tasarım araçları, fiziksel nesnelerin artık innovasyonun tek süjesi olmadığı anlamına geliyor. Başka bir deyişle, teknik işlevsellik, donanımdan yazılıma aşamalı olarak taşınmaktadır.
Yine de birçok yargı sistemi araştırıldığında yazılımla ilgili buluşların ya patent koruması için uygun olmadığını ya da çok sınırlı bir koruma kapsamına sahip olduğunu görmekteyiz. Donanım ve yazılımı birleştiren ürünler geliştiren teknoloji şirketlerinin ve genel olarak yazılım endüstrisinin devasa ekonomik büyümesi ve yenilikçi potansiyeli, fikri mülkiyet yasalarını yeniden düşünmenin ve onları günümüzün ticari gerçekleriyle uyumlu hale getirmenin zamanının geldiğine işaret etmektedir.
Yazılımın en önde görülen müspet yönü, mühendislerin ve tasarımcıların, yeni teknik yeteneklere sahip ürünler geliştirme, piyasaya sürme veya piyasaya sürmeleri için başkalarına lisans verme , hataları düzeltme ve basit indirilebilir güncellemelerle yeni yazılımları yayınlama konusunda daha fazla esnekliğe sahip olmalarıdır. Çoğu durumda, bir buluşu donanım yerine yazılımda uygulamak daha hızlı sonuçlar verir bu haseble ürün piyasaya daha hızlı sürülmüş olacaktır ek olarak yazılımda uygulamanın daha uygun bir maliyet ortaya çıkardığı da söylenmelidir. Tüketiciler, her zaman en son gelişmelere sorunsuz ve uygun maliyetli erişimden yararlanma arzusu içindedirler.
Yazılım çözümleri oluşturmaya yönelik olan nispeten düşük sermaye yatırımları, küçük işletmeler ve yeni başlayanlar için pazar girişini kolaylaştırır. Ancak, bu şirketlerin, Ar-Ge yatırımlarından makul bir getiri elde etmek için hala etkili bir fikri mülkiyet korumasına ihtiyaç duyarlar. Tarihsel olarak bakıldığında fikri mülkiyet yasaları, yazılım geliştiricilerine yeniliklerinin piyasa değerinin en azından bir kısmını elde edebilecekleri yasal bir mekanizma sağlayarak yazılım endüstrisinin başarısını etkilemiştir. En azından 1960'lardan bu yana, yazılım endüstrisi üç farklı fikri mülkiyet koruma rejimine güvenmiştir: ticari sırlar, telif hakkı ve patent yasası. Her biri tarafından sunulan korumanın kapsamı, yazılım endüstrisinin bunlara olan güveni gibi zaman içinde önemli ölçüde değişmiştir.
Tarihsel açıdan bakıldığında, patent yasasının bir buluşun işlevselliğini korumak için en etkili çerçeveyi sunduğunu görülmektedir. Ancak birçok ülkede, donanımda uygulanan ve patentlenebilir buluşlar ile yazılımda (yani bilgisayar programlarında) uygulanan ve telif hakkı yasasıyla korunan buluşlar arasında bir ayrım yapılmaktadır. Ancak, yazılım dağıtımının ana kanalının CD'ler gibi donanım değil internet olduğu bir dünyada, bu yasal ayrım, yazılımla ilgili buluşların mucitlerinin buluşlarının ticari değerini IP sistemleri yoluyla etkin bir şekilde korumasını ve geliştirmesine engel olabilmektedir. Bu yenilikçi katkılar da en az donanım tabanlı yenilikler kadar öneme haizdir. Yazılımla ilgili buluşlar da dahil olmak üzere bilgisayar programları, nasıl dağıtıldıklarına bakılmaksızın başlı başına sadece kendileri bir üründür.
Çeşitli Ulusal Yaklaşımlar
Uluslararası patent sistemlerine bakıldığında, yazılım destekli buluşların patentlenebilirliğini ele almada çeşitli yaklaşımların mevcut olduğu ortaya koyulmaktadır. Avrupa'da, Avrupa Patent Sözleşmesi (EPC) (Madde 2(c) ve 3), "böyle" olduğu iddia edilen bir bilgisayar programının patentlenebilir olmadığını belirtmektedir. Ancak, Avrupa Patent Ofisi Temyiz Kurulu önünde IBM tarafından yapılan bir temyizin (Dava numarası T 1173/97) faydalı bir rehberlik sağladığını görmekteyiz. Kurul, ilgili maddelerin dar şekilde okunmasının, TRIPS (Agreement on Trade-Related Aspects of Intellectual Property Rights) Anlaşması'nın patentlenebilir konularla ilgili 27. Maddesine uyum sağlamak için tüm bilgisayar programlarının patentlenmesinin engellenmemesi gerektiği anlamına geldiğini ifade etti. Kurul, "bilgisayar programlarının" yalnızca karakter olarak teknik olmayan programlara atıfta bulunduğu sonucuna varmıştır. Kurul, "bilgisayar programlarının" yalnızca karakter olarak teknik olmayan programlara atıfta bulunduğu sonucuna varmıştır. Başka bir deyişle, bir bilgisayar programı teknik olduğu sürece, kaydedildiği ortam önemsizdir ve aslında patentlenebilir. Yazılımın mevcut yaygın çevrimiçi ticari dağıtımı göz önüne alındığında, bu özellikle önemli bir bulgudur.
Amerika Birleşik Devletleri'nde yazılımla ilgili buluşlar için patent koruması, bilgisayar programlarının kendisiyle değil, kaydedilebilir ortamdakilerle sınırlıdır (bkz. In re Beauregard, 53 F.3d 1583 (Fed. Cir. 1995)). Bu koruma, yazılımın çevrimiçi dağıtımı söz konusu olduğunda yetersiz kalmaktadır. Ne yazık ki, Yüksek Mahkemenin Alice Corp. v. CLS Bank Int'l (134 S. Ct. 2347 (2014)) davasındaki kararı ve müteakip bazı davalar, yazılımla ilgili buluşların patent uygunluğu için net sınırlar sağlamada başarısız olmuştur.
Öte yandan Japonya Patent Yasası (Madde 2(3)(i)), bilgisayar programlarına patentlenebilir olduğu konusuna açıkça atıfta bulunmaktadır. Kanun, iddia edilen konunun patentlenebilir bir buluş olarak nitelendirilebilmesi için “doğa kanununu kullanan teknik fikirlerin yaratılması” olarak tanınması gerektiğini belirtir. Genel olarak, Japonya Patent Ofisi İnceleme Kılavuzuna göre, patente uygun olması için, yazılımla ilgili bir buluş için bir iddianın, yazılım ve donanım kaynaklarının işbirliği içinde çalıştığını göstermesi gerekmektedir.
Ülkemizdeki duruma bakacak olursak, Türkiye’de patent tescil işlemleri 551 sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye (KHK) göre Türk Patent Enstitüsü (TPE) tarafından yürütülmektedir. Türkiye EPC’ye üye olduğundan dolayı söz konusu KHK EPC ile benzerlik göstermektedir. KHK’nın 5. Maddesine bakıldığında, patentin yeni, tekniğin bilinen durumu aşan ve sanayiye uygulanabilir buluşlara verildiği belirtilmektedir. Buluşun KHK’da ve onun nasıl uygulanacağını gösteren yönetmeliğinde herhangi bir tanımı yapılmadığından haseble buluş konularının kapsamının belirsiz olduğu söylenmelidir. Ancak husus incelendiğinde buluşların patent ile korunabilmesi için gerekli olan sanayiye uygulanabilir olma şartı, buluşların teknik alanların hepsinde olabileceğini göstermektedir. Her ne kadar buluşun tanımı KHK’da ve KHK’nın uygulama şeklini gösteren yönetmeliğinde yapılmamış olsa da, buluş olmayan konular söz konusu KHK’nın 6. maddesinde bentler halinde maddesinde belirtilmiştir.
Bunlar:
a) Keşifler, bilimsel teoriler, matematik metotları;
b) Zihni, ticari ve oyun faaliyetlerine ilişkin plan, usul ve kurallar;
c) Edebiyat ve sanat eserleri, bilim eserleri, estetik niteliği olan yaratmalar, bilgisayar yazılımları;
d) Bilginin derlenmesi, düzenlenmesi, sunulması ve iletilmesi ile ilgili teknik yönü bulunmayan usuller.
e) İnsan veya hayvan vücuduna uygulanacak cerrahi ve tedavi usulleri ile insan, hayvan vücudu ile ilgili teşhis usulleridir.
Yukarıda belirtilen buluş niteliğinde olmayan konular için münhasıran başvuru yapıldığında pantent ile korunamadığı görülmekte olup 551 sayılı KHK’nın 6.maddesinin c bendinde belirtildiği üzere yazılımların kendi başlarına Türkiye’de patent ile korunamadığı tespit edilmiştir. Lakin yukarıda belirtildiği üzere yazılımların patentlenebildiği durumlarda söz konusu olmaktadır.
KAYNAKÇA
2. Bayram Daşbaşı, ‘’Bilgisayar Tabanlı Buluşların ve İş Metodlarının Patentlenebilirliği; Dünyadaki Uygulamalar ve Ülkemizdeki Durum’’, Uzmanlık Tezi, Ankara-2013
Комментарии